Hakkımda

Duyuru

       2008 yılından daha öncesinde başlayan ve hala devam eden kelimeler ile oynadığım oyunun ortaya çıkardığı yazıların tamamını sizlerin önüne seriyorum. Geçirdiğiniz vakitten zevk almanız dileğiyle...                                                                                                                                                                                                                                                               Eğer okuduklarınızı beğendiyseniz, facebook sayfamı beğenebilirsiniz, paylaşabilirsiniz. Evet uzun zamandır yazmıyorum, farkındayım ama ekmeğin yoksa hiçmişsin. Siz beni bi' destekleyin ben yazmaya geri dönerim belki, bir ara, inşallah. Sevildiğinizi bilin, söyleyin. Güzel kalın !

Bölüm 5 - Dışarı çık ve ıslan!

Dışarıda her zamankinden karanlık bir gün vardı.Bugün pisliğin ay misali parladığı bir gecenin ardından iğrençliğin doğuşu gibiydi herşey.Patavatsızca doğmuştu sanki güneş, yapılması gerekenin sadece göz yummak olduğunu bilen insanlar çoktan sokaklara fırlamıştı.Nerdeyse iki gündür evinden dışarı çıkmayan Bulut'un içi içini yiyordu.Gecesini gündüzüne katmış evinde ne kadar yiyecek varsa neredeyse bitirmişti.Zaten çok fazla birşey almazdı evine, biraz alkol ve biraz atıştıracak yiyecekler.Açlık ve uykusuzluktan tamamen kafayı yemek üzereydi ve bugün herşeyin daha da kötüye gideceği belliydi.Şiddetli sağanak yağış bekleniyordu bugün ve çoktan delillerini arkasında bırakmıştı gökyüzü.
Dışarıya tekrar baktı, araba hala oradaydı.İçindeki insanların varlığının hiçbir şekilde diğer insanlar tarafından farkedilmediğini çok geç olmadan anlamıştı Bulut.İçindekiler her ne ise insancıl hareketleri yoktu, sabittiler resmen ve karanlıktılar.Bulut onları tam olarak göremiyordu sadece vücutlarının bir kısmını gözüküyordu ve bu durum onun daha fazla gerilmesine sebep oluyordu.Ardından içeri doğru gitti ve bir sigara yaktı.Tekrar pencere kenarındaki köşesine döndüğünde arabadan bir kişinin eksildiğini farketti.
Yüksek sesli bir gümbürtünün koptuğu sırada kapısının altından bir zarf ileri doğru fırlatıldı.Ne yapacağını şaşıran Bulut, tirtir titremeye başlamıştı.Kalp atışları o kadar hızlanmıştı ki tüm benliğiyle korkusunu hissedebiliyordu.Mektubu açmalı mıydı?Ne yapmalıyıdı?Tüm bu karmaşanın içerisinde dışarıya bakması gerektiğini hissetti ve ani bir bakış attı.Gördükleri onun daha da fazla şaşırmasına sebep oldu.Arabanın yavaşça ilerlediğini gördü, gidiyordular.Bir mektup bırakıp gidiyorlardı.Mahallenin köşesinden sola doğru döndü araba ve Bulut'un görüş alanından tamamen çıkmışları artık.Tam o sırada yağmur başlamıştı, sokakta insanlar koşuşturuyordular. Karabulutlar tüm yüklerini şehre boşaltıyorlardı.Bulut'un düşünmesi gereken daha önemli bir meselesi vardı, neler olduğunu anlamalıydı.Belki de canı tehlikedeydi.Mektubu aldıktan sonra yağmurun başladığını farkeden Bulut, mektupta ne yazdığını iyice merak etmeye başlamıştı.
Tedirgin olduğu kadar hızlı adımlarla mektuba doğru gitti.Bir çocuğun şekere heveslenmesi gibi aniden açtı mektubu.
"Sokağa çık ve ıslan, yağmur seni bekliyor."
Bu cümleyi tekrar tekrar okumak girdiği şokun etkisini hafifletmiyordu.Bir an önüne doğru baktı, herhalde şimdiye kadar yüzünde bundan daha şapşal bir bakış olmamıştı.Karnındaki baskıyı ve gözlerindeki yükü boşverişi gibi elindeki kağıdı yere bıraktı.Elinden usulca düşerken kağıt, gökyüzü şimşeklerle dolup taşıyordu.Hava durumunda bahsedilen sağanak yağışın şiddeti bu olmalıydı...
...o sırada; güzel bir pazar günü olmayacağını hava tahminlerinden öğrendiği halde gökgürültüsüne uyanmasına şaşırmıştı Yağmur.
-Bu kadar erken olamaz! Of!
Yağışlı bir pazar gününden daha berbat ne olabilir? diye düşündü.
Sıcacık yatağını terketmek istemiyordu fakat uyuyamayacağını da biliyordu.Ters birşey olmaması için dua ederek yatağından çıktı.Kahve için su ısınırken, yüzünü yıkamak için banyoya doğru gitti.Yüzüne suyu çarptıktan sonra hafifçe yüzünü kuruladı ve aynaya baktı.
-Ne kadar berbat görünüyorsun? Yirmibeşimden sonra herşey daha da kötüye gitmeye başladı. Herneyse bugün güzel bir gün olacak herşeye rağmen...
O sırada suyun kaynamaya başladığını farketti. En çok sevdiği kupasını aldı, üzerindeki renkler ona huzur veriyordu ayrıca tam istediği miktarda kahveyi doldurabiliyordu ona.Kahvesini yudumlarken bir yandan iki yan apartmanda oturan Zeynep'i kahvaltıya çağırması gerektiğini düşünüyordu.Kahvaltılık birkaç parça bişey çıkarttıktan sonra Zeynep'i aradı ve kahvaltıya davet etti.Dostuyla bir pazar kahvaltısından daha güzel birşey yapamazdı bugün, ayrıca kesinlikle yağmurlu günlerde tek başına olmaması gerektiğini 16 yaşından beri biliyordu. - Yağmur, bundan yaklaşık 12 yıl önce çok yağışlı bir gecede babasının şehir dışında olmasını fırsat bilip annesiyle yatmıştı.Uzun zamandır ana-kız sohbeti yapmıyorladılar ve bayadır birbirlerine sarılıp uyumuyordular.Biraz sohbetin ardından Yağmur uyuya kalmıştı o gece.Saatler geçip sabah olmuştu.Uyandığında annesini öperek uyandırmak istemişti.Annesinin hiç tepki vermemesine çok şaşırmıştı.Bunun üzerine annesini dürtmeye başladığı sırada onun ölmüş olduğunu farketmişti.O anda kaynar sular başından aşağıya inmişti, ne yapacağını şaşırmış ağlayamamıştı bile.Girdiği şoku günlerce atlatamamış ve yatakta öylece kalmıştı.O sabahın üzerinden yaklaşık 32 saat sonra babası akşam vakti eve gelmişti.Eşinin ve kızının bu saatte uyuyor olmasına şaşırmıştı, ışıkları yaktı ve onlara "ben geldim" diye seslendi.Fakat hiçbir tepki alamadı, hemen onları kontrol etti.Onları bulduğundai Yağmur nefes alıyordu fakat eşi ölmüştü.Hemen 118'i arayıp bir ambulans istedi.Eşinin öldüğünü ve kızının baygın olduğunu söylemişti.Polislerle birlikte gelen görevliler Yağmuru hastaneye götürdüler, polis memurları ve babası ise evde kalmıştı.Yağmurun sağlığına tekrar kavuşması fazla sürmemişti fakat tekrar konuşmaya ve düzgün tepkiler vermesi için yaklaşık bir yıl kadar tedavi görmesi gerekmişti.-
Kahvaltı için hala hazırlık yapıyorken kapı çaldı, gelen Zeynepti.Beraber güzel bir sohbet ettikten sonra televizyon izlemeye başladılar.Vakit kolay geçeceğe benziyordu...
Yarım saattir ayakta durduğunu farketti, Bulut.Yüzündeki korku damla damla alnından dökülüyordu.Ter içinde kalmıştı tüm vücudu, hali hazırda mektupta söylendiği gibi sırılsıklam olmuştu işte.Gidip pencere kenarındaki köşesine oturdu.Ne yapması gerektiğine karar vermesi gerekiyordu.Hiç bir zaman evine mektup almamıştı, ilk başta işyerinde aldığı için arkadaşlarının bir şakası olduğunu hatta bazen gerçekten şanslı oldukları için yağmur vakitlerini tutturabildiklerini düşünüyordu fakat bunun öyle olmadığını anlaması fazla vakit almamıştı o zamanlar.Başlangıçtaki gibi değildi hiçbirşey.
Gözleri kan çanağına dönmüştü, oturduğu yerde bayılmadan önce yatağına kendisini fırlattı.Dışarı çıkmayacaktı, evinden uzaklaşması onu öldürebilirdi bile.Bu tedirginliğine rağmen yastığa başını koyduğu anda uykuya dalmıştı...
Saatler sonra televizyon seyretmekten sıkılan Zeynep, evine dönüp biraz temizlik yapması gerektiğini söylediği sırada Yağmurun telefonu çalmaya başladı.Arayan Hakandı.Hakanın en son onu aramasının üstünden nerdeyse yıl geçmişti, neden arıyordu.Arayanın Hakan olduğunu gören Zeynep şaşkın bir ifadeyle açsana diyiverdi.
Yağmur telefonunu açtı ve cılız bir sesle alo dedi.
-Yağmur beni dikkatlice dinlemeni istiyorum.
-Neler oluyor Hakan? Nerdesin sen?
-Benim nerede olduğumun bir önemi yok.Sadece söyleyeceklerimi dikkatlice dinle. Zeynep benim aradığımı gördü mü?
-Sen ne saçmalıyorsun?Neyin peşindesin söylesene, niye beni arıyorsun?Ayrıca Zeynep yanımda bile değil ki.
-Yağmur beni dinlemelisin fazla vaktim yok.Bugün biraz ıslanman gerekiyor.Yaşadığını sandığın olayı anlamak için tek fırsatın bu.Zeynep yanında biliyorum, onunla birlikte evden çıkın.
Ardından telefonu kapatan Hakan, arabasını çalıştırdı ve Yağmurun dediklerini yapacağından emin bir şekilde yoluna devam etmeye başladı.Ardından telefonu çalmaya başladı.Arayan Zeynepti.Sakince telefonunu açtı ve "yağmuru takip et" deyip kapattı.
Bu olaylar gerçekleşirken Bulut yatağından gördüğü kabusun etkisiyle "Yağmur!" diye bağırarak yatağından fırladı.Hemen paltosunu giydi ve sokağa fırladı.Rüyasında gördükleri onu bunu yapmaya itmişti.Artık daha fazla düşünmesine gerek yoktu ve neler olduğunu öğrenmesinin tek yolu buydu.Hala yağmurun yağıyor olmasına sevindi ve sadece ayaklarının onu götürdüğü, aklının git dediği yere gitmeye başladı.O kadar emindi ki rüyasındaki yeri bulacağına...

Bölüm 4 - Sigaramız var mı?

Uykusuzluğunu ve dünden kalmışlığını doyasıya yaşadığının farkında olmayan Bulut, bir bebek zırıltısıyla uyandı.Bu üst komşunun 8 aylık bebeğiydi, öyle sevimli bir çocuktu ki onu gördükçe herşeyin güzel olacağına inanma isteğiyle dolup taşıyordu.Fakat bunları düşünemeyecek kadar yorgundu, yanıbaşında duran dijital saate baktı, saat 11 di, sorun yoktu.Yeni aldığı çift kişilik yatağın içine gömülüp arkasını döndü ve aklındaki tek düşünceyi plana koymak için sabırsızlanıyordu.Bir güzel dinlecekti, aklına takılan tek soru ise bugün günlerden neydi?Kan çanağı gözlerini biran için açtı ve farketti.
"Olamaz, işe geç kaldım!"
Aklında düşünceler uçuşmaya başladı, patrona ne diyecekti, acele etmeliydi fakat yataktan kalkamıyordu bile.Dün gece ne yapmıştı, evet evet içmiştim dedi kendi kendine.Kaç kere diyorum ben sana hafta içi içme şu meledi diye.Hala yatakta kıvrandığını farketti.Doğruldu ve başucundaki masanın üzerinde duran sigarasına gözü takıldı.
"Keyif vakti değil Bulut! Of sanki ne olacak zaten geç kaldım yakayım şunu."
Kendi içinde bir süre çeliştikten sonra aklı başına gelmeye başlamıştı.Gece güzel geçmişti aslında, mektupları masasının üstüne sermiş her birini tek tek incelemişti.Son mektup dışında hepsinde aynı şey yazıyordu ve el yazısı güzeldi.Ardından onları koklamaya karar vermişti.Hepsi toprak gibi kokuyordu.Çiçek kokuları, kağıt kokusuna karışmıştı.Baharı hissettiriyordu.Kağıt ve zarfların hepsi aynıydı, üzerlerinde ne bir leke ne de bir iz vardı.Her biri kusursuzdu.Keşke üstlerine tarih atsaydı o zaman ne zamandan beri bu mektupları aldığını bilebilirdi.Gece uzundu, bir parça alkolün ve yavaş şarkıların güzel olabileceğini düşünmüştü fakat bünyesinin alkole fazla dayanıklı olmadığını unutmuştu.Ayrı olduğu ailesini,tek başınalığını kendi kendine tartışıp, kendisiyle kavgaya girişmişti.Ardından kendini demek ki yatağa atmıştı, her zamanki gibi koltukta sızıp kalmamıştı.
Sigarasını keyifle içtikten sonra hızlı bir duş aldı ve yola koyuldu.
İş yerine vardığında herkes yemeğe çıkmıştı o ise daha ağzına bir lokma bile koymamıştı.O da dışarı çıktı ve köşedeki simitçiyle ufak bir sohbete tutuşup oracıkta simidini midesine indirdi.Artık çalışabilirdi fakat patrona ne diyecekti.Koşar adımlarla geri döndü ve patronuyla karşılaştı.
-Nerde kaldın Bulut?
Bu soruya ne demeliydi, gerçekleri anlatmak her zaman iyiydi değil mi?Saçmalama be adam.
-Patron, dün gece bir arkadaşıma yardım ettim.Çok fazla içmişti, nerdeyse kibrit çaksam yanacaktı.Onunla uğraşmak zorunda kaldım.Özür dilerim.
Ne o yalan mı söylemişti?Ne zamandan beri yapıyordu bunu? - Bulut 17 yaşındaydı ve yine alkol almıştı.O gece alkolünde etkisiyle babasıyla çekişmeli bir laf dalaşına girdikten sonra,litrelerce bira içtip katıldığı doğum günü partisinde çok kaliteli bir otu bir güzel tüttürdüklerini bir çırpıda söylemişti.O gün babasından en şiddetli tokadını yemişti.Hep doğruları söylediği için başına bunlar gelmişti.Sırf bu yüzden yaptıklarına kılıflar bulmaya başlamıştı o geceden sonra.- Tüm bu eski anıları hatırladıktan sonra, ofisine doğru yol aldı.
Kendisine bir kahve söyledikten sonra masasına yığılan dosyalara şöyle bi göz ucuyla baktı.Çalışmaya hiç niyeti yoktu.Neyse ki hava açıktı ve mektup falan almayacaktı.Sıradan bir iş günü olacaktı, eve gittiğinde bir güzel uykusuna kaldığı yerden devam edecekti.Kendine eve iş götürmemek için söz verdikten sonra dosyaları karıştırmaya başladı.
-Söyle bakalım bugün nasılsın, Yağmurum?
Zor bir soru değildi, cevaplayabilirdi bunu.Ne demeliyim ha evet..
-İyiyim canım, sen nasılsın?
Herşey sıradandı yine ve bu Yağmura kesinlikle güzel geliyordu.Bunun keyfini çıkartmalıydı. Günlük sohbetlerini çabucak hallettikten sonra tekrar çalışmalarına devam ettiler.Paydos vaktine de az kalmıştı.Bugün, geçenlerde beraber aldıkları şarabın açılışını yapma fikri gayet hoştu ve uygulanmalıydı.
Saatler sakinlikle geçtikten sonra eve dönüş vakti gelmişti.Hava durumunu son kez kontrol ettikten sonra, beraber yola koyuldular.Yolda Hakan lafının birkez bile açılmamış olması Yağmurun dikkatini çekmişti.Sanırım içerken anlatacak diye düşündü.Ah o yüklü bir miktarı yatırdıkları şarap.Her damlasından çok zevk alacaklarını biliyorlardı.Yağmur artık başından geçenleri anlatmalıydı en azından biraz olsun içini boşaltmalıydı.
Eve varıp, biraz dinlendikten sonra şaraplarını yudumlamaya başladılar.Bu sefer Yağmur söze başladı.
-Sigaramız var mı? Sana anlatmak istediğim birşey var, biraz garip gelebilir.
Meraklı bir ifadeyle paketi Yağmura uzattı.
-Ne oldu söyle bakalım.
Nasıl açıklayacağı hakkında pek fikri olmadığı halde olayları bir bir anlatmaya başladı.Yağmurlu bir günde sokakta ağlayarak yürüdüğünü neden ağladığını tam olarak hatırlamadığını belirterek söyledi.Aslında bunu gerçekten yaşayıp yaşamadığını da bilmediğini söylediğinde tam da beklediği tepkiyi aldı.
-Bebeğim, ilaçlarını aldın mı?
Hangi ilaçtan bahsediyordu?! Neler oluyordu?Ben ilaç falan almıyorum ki.
-"E, sonra" cümleleriyle derin bir uykudan uyanırcasına irkildi Yağmur.
-Efendim?
-Ee sonra diyorum Yağmur, neler oluyor?
Ne yapacağını şaşıran Yağmur, bir kadeh daha ister misin diye sordu.Olayları böylelikte anlatamadığını da anlamıştı.Saçmalıyordu, bir rüya görmüştü ve onun etkisinde kalmıştı.Ne olursa olsun böyle düşünmeliydi, delirmek için daha çok gençti.
..sigarasından bir nefes daha çekti Bulut.Saat 21:00 olmuştu bile artık eve dönmeliydi çok yorulmuştu.Herkes çoktan evlerine dağılmıştı ve artık o da gitmeliydi.Ofisinden çıktıktan sonra paltosunu giymemeye karar verdi nasıl olsa arabası uzakta değildi, üşümezdi.Anahtarlarını da bulduktan sonra arabasına yerleşti ve yola koyuldu.
Tam 15 dakikadır arkasındaki arabanın değişmediğini farkettiğinde evine giden yolu yarılamıştı bile.Takip ediliyor olamazdı ama içine bir huzursuzluk yayılmıştı çoktan.Aniden ara bir yola girdi ve arkasındaki arabayı kontrol etti, o da dönmüştü. Biraz hızlanmaya karar verdi, arkasındaki siyah BMW hala peşindeydi ve o da hızlanıyordu.Artık soğuk terler dökmeye başlayan Bulut ne yapacağını şaşırmıştı ve gitgide hızlanıyordu.İlerideki kırmızı ışığa aldırmadan aniden yola fırladı, karşısına çıkan minübüsten son anda sıyrıldıktan sonra göz ucuyla dikiz aynasına bir bakış attı.Trafiği alt üst etmişti fakat siyah BMW hala peşindeydi.Önündeki yola dikkat kesilen Bulut, arkasına bakmadan makas atarak arabasını zorluyordu.Sonra heyecanlı bir şekilde tekrar dikiz aynasına baktı ve arkasındaki aracın yok olduğunu farketti.Rahatlamıştı ve derin derin nefes alıyordu.
Neler olduğuna anlam vermeye çalışırken eve doğru döndü ve yoluna devam etti.Evine vardığında paltosunu salondaki kanepenin üstüne fırlattı ve bir sigara yaktı.Pencere önünde sigara içmeye alışıktı.Pencere kenarındaki köşesine gitti ve o çok sevdiği koltuğuna oturdu.-Üç yıl önce ikinci el eşya pazarından almıştı.Sakinleştirici bir rengi vardı ve kesinlikle çok rahattı.Yıllar önce o parasızlıkta bu koltuğa verdiği her kuruşa değiyordu.- Dışarıya doğru istemsiz bir şekilde bir bakış attı.O anda midesine bir yumruk yemiş gibi hisseti ve kanı biranda buz kesildi.İçinde 2 kişinin olduğu Siyah BMW karşı kaldırımda öylece duruyordu.

Bölüm 3 - Yağmur

Yağmur için bir başka gün daha başlıyordu.Herşeyden bihaber kendine gerekli özeni gösterdiğinden emin bi şekilde sokağa fırladı.Bugün nedense ne çantası ağır geliyordu, ne de iş dediği boşluğa takılıyordu.Emindi, güzel bir gün olacaktı.
Bütün haftasonunu dinlerek ve sadece zeynep'i dinleyerek geçirmişti.Başına gelmiş olanları düşünmüyordu bile etrafında onca tehlike varken, neler olup bittiğini düşünecek vakti bulamıyordu aslında.Tam bu sırada kaykaylı bi çocuk ona doğru geliyor, yukarıdan bir güvercin geçiyordu.Kalp atışlarını yine ritmini yitirmişti.İç sesi susmuyordu,hayır olamaz camdan dışarı izmarit attılar.Neyse önüme düşecek sorun yok.Neler oluyor, yine bişeyler oluyor, nereye gidiyorum ben.İşe! Hayır sarı izleri hatırlıyorum, evet bu yoldan gitmiştim.Saçmalamayı kes.Bugün güneş var evet,yağmur yağmayacak bugün, hava tahminleri de öyle diyordu.Elimde ne işi var bu şemsiyenin? İlaçlarını aldın mı sen?!
Kendi içindeki hesaplaşmasını sürdürürken yine yolu karıştırmıştı, o kahvecinin önünden geçmemeliydi, o gazeteye bakmamalıydı.Dünya onu ilgilendirmiyordu, kesinlikle onun hakkında bi' yazı yoktu.Üçüncü sayfada olamazdı değil mi? Hayır hala hayattayım,nefes alıyorum. Gittikçe karmaşıklaşan bir düşünce sistemi vardı.Basit olmalıydı.
Neyse ki yine yolunu bulmuş ve işyerine varmıştı.Zeynep onu bekliyor olmalıydı.Merdivenlerden yukarı çıktı ve ofisine doğru yol aldı.Birkaç kişinin günaydın demesine her zamanki gibi tepkisiz kaldı çünkü ağzını açtığında günaydın diyemeyeceğini düşünüyordu.Hem bu onu gizemli yapıyordu, belki birisi onu tanımak isterdi tıpkı Zeynep gibi.Ardından sandalyesine oturdu, bilgisayarını çalıştırdı ve bir kahve istedi.Sıradan bir gün olacaktı, yağmur yağmayacak ve garip birşey yaşamadan evine geri dönecekti.Belki de tek isteği buydu.
Saatler her zamanki gibi 60 dakikaydı, sorun yoktu.Zaman normal geçiyordu, hissedebiliyordu bunu.Birkaç saatin geçişinin ardından Yağmur nidasıyla Zeynep içeri girdi.İlk cümlesi, Hakan demeyi hiç istemezdim ama ondan yine haber aldım, ev telefonuma mesaj bırakmış oldu.O kadar heyecanlıydı ki anlatmasına izin vermeliydi.Yağmurun izin veren bakışlarını gördükten sonra anlatmaya devam etti.Şuan benden 6 saatlik mesafe kadar uzak olduğunu söylemiş, İstanbulda olduğunu düşünüyorum fakat belki de yurtdışında.Ne işler çevirdiğini bilmiyorum ve benden ne istediğini de.Bana her zaman senin yanında olmam gerektiğini söylerdi ya, bu sefer söylememiş.
Bu cümlelerin ardından derin bir iç çeken Yağmur, demek 6 saat ha dedi ve unutmuştur söylemeyi cümlesini de ağzında geveleyip bıraktı.Günlük sohbetlerini bitirdikten ve biraz dedikodu yaptıktan sonra paydos vaktinin yaklaştığını farkettiler.Bitirmeleri gereken işler vardı.
O sırada Bulut için çok sıradan bir gün sayılmazdı, yine aynı rüyayı görmüştü fakat bu sefer biraz daha değişikti.Son aldığı mektubun etkisinde kalmıştı belli ki.Yine sarı lekeleri olan duvarın önünde sırılsıklam halde duruyordu.Yine bir kadın yaklaşıyordu.İlacını aldın mı? İlacını aldın mı? sesleri yankılanıyordu ama bu sefer arkadan birisinin yağmur! diye haykırdığını duydu.Ardından yatağından fırlamıştı.Tek fikri Yağmur adındaki bayanı bulmalıydı.
Hakkında hiçbirşey bilmediği birisini nasıl bulabileceğini düşündü bütün gün.İşyeri için yeterince verimli değildi ve patronu bunun farkına vardı elbet.Güzelce tüm nutuğu dinledikten sonra tekrar odasına dönen Bulut, yine de ne yapacağını bilmiyordu.Ne yapmalıydı.Bugün hava yağmurlu değildi ve bugün birşey olmayacağından emindi çünkü mektup falan gelmeyecekti.
Şimdiye kadar mektuplarla ilgili yapabildiği tek tespit, yağmur yağdığında bu mektupların geldiğiydi.Yollayan kişi kesinlikle yağmur yağıp yağmayacağını biliyordu.Çünkü günlük güneşlik havalarda bile mektup geldiğinde yağmur yağıyordu.Yollayanın ilahi bir gücü vardı resmen, buna kendini inandırmıştı.
Her ne olursa olsun, bu olaylar üzerine gelişmeler olması Bulut'u çok fazla korkutuyordu.Sokağa adım atmaktan korkar olmuştu ve artık bir hedefi bile vardı.Adı Yağmur.En azından yağmurun bir insan olduğundan emindi artık, tek dayanağı ise son rüyasıydı tabiyki de...
Saatler paydos vaktini göstermişti son kez internetten hava durumunu kontrol eden Yağmur evine doğru yola koyuldu.Tabiyki Zeynep bi' kahve içeriz bahanesiyle peşine takılacaktı.Yapmaları gereken önemli bir kritik vardı, Hakan ne yapmaya çalışıyordu yine.En son haber almalarının üzerinden 2,5 aya yakın vakit geçmişti.Tam herkes kendi yoluna bakacakken yine karanlık bir mesaj gelmişti.Şimdiye kadar verdiği en uzun araydı bu, yoksa ki her ayın ilk haftasında arar söyleyeceklerini söyler kapatırdı, hep geceleri arar ve telesekretere mesajını bırakırdı.Yaklaşık 1 yıldır olaylar bu şekilde gerçekleşiyordu.Her seferinde tek tembihi Yağmurun yanından ayrılma oluyordu.
Ardından eve vardılar.Biraz rahatladıktan sonra acıktıklarını farkedip aparetif bişeyler hazırlamaya koyuldular.Onları yerken havadan sudan muhabbetler ettiler.Hakan'a sıra gelecekti elbet.Kahveyi bekliyorlardı bu uzun mevzu için.
Yemekleri bittikten sonra derin bir muhabbete daldılar, daha doğrusu her zamanki gibi Zeynep konuşuyordu, Yağmur ise sadece dinliyordu.Bu sırada tek düşündüğü ise Zeynep'i korkutmak istememesiydi.Hakan konusundan daha önemli olduğunu varsaydığı bişeyi anlatmalı mıydı? Bu yüzden yaşadıklarını anlatmadı o gece de, zaten yaşadığından emin bile değildi.Ama nasıl olurdu?Islanmıştı, sırılsıklamdı o gün.Yaşamıştı bunu.Evet evet yaşamıştı.Birşeyler gelmişti başına.Duvar vardı,ıslanmıştı, ağlıyordu, kendi kendiyle konuşuyordu yine o gün.İlaçlarını almış mıydı? Neler oluyordu, neden korkuyordu.Hatırladığı o Yağmur! haykırışıyla irkildi.Aynı anda Zeynep onu dürtüyordu,Yağmur,Yağmur diye.Kendi içinden çıkıp,aklı başına geldiğinde Zeynep'in artık geç oldu ben gitsem iyi olacak cümlelerini duydu ve kafasıyla onayladı.Uyumalıydı.Aklında ise düşünceler tekrar yoğunlaşıyordu, bu gece de rahat uyuyamayacaktı.

Bölüm 2 - Bulut

Dışarıda karanlık bir gün vardı ve iyiliğin peşini bırakmayan itleşmiş pislik yuvası şehir ıslanıyordu. Sırılsıklam olmuş sokaklarda koşuşturan onlarca insanlardan birkaçını seyreden Bulut ne yapacağını şaşırmıştı.Elindeki kahveyi yudumluyordu ve yapması gereken tonlarca işi bir kenara bırakmıştı.İncelemesi gereken dosyalar, okuması gereken haberler ve takip etmesi gereken bir hayatı vardı.Zaten en çok ilgisini çeken de buydu.İsimsiz mektuplar alıyordu ve yazan tek şey "yağmuru takip et" ti.
Bu yüzden dışarıda yağmur yağıyor olması onu huzursuz ediyordu.Dışarı çıkıp ıslananlardan biri de o olmalıydı belki de ama çıkamıyordu.Bir sigara daha yaktı ve uzun bir nefes çekti.Yağmur durulacaktı ve güneş tekrar parlayacaktı elbet.
Bulut sıradan bir çalışandı, sadece ofisinde oturur ona verilen işleri hallederdi.Yaptığı en uçuk eylem ofisinde gizlice sigara içmekti.Ama hayatını sürekli bir taraflara sürükleme çalışan bir gücün de farkında bile değildi.Günlerini geçirip sürekli zaman katili olmaktan başka bişey yapmayan biri için çok fazlaydı, isimsiz mektuplar ve sürekli gördüğü o rüya.
Kendisini yağmurun altında delice ıslanmış bir vaziyette ağlarken görüyordu, üzerinde sarı lekeler bulunan bir duvarın dibine oturuyordu.Sonra bir bayanın gelişini görüyordu.Hatırladığı tek söz, ilaçlarını aldın mı?
Hiçbir anlamı yoktu onujn için ilaçların, sağlığı gayet iyiydi.Başı bile ağrımazdı onun, hapşırıp tıksırmazdı.Nasıl olur da aklı ona böyle bir oyun oynardı.Olmamalıydı.

Aldığı isimsiz mektupları hep araştırmak istemesine rağmen sürekli korkmuştu ama elbet bunu araştırması gerektiğini biliyordu.Belki bir organ mafyasının işiydi, ya da bilmediği bir olaya çoktan karışmıştı.Niye kendisinin peşinde olduklarını bilmiyordu, aslında başkalarının olup olmadığını da.Hep aynı cümleyi kurmuştu, aklım bana oyunlar oynuyor.
Belki de hiç arkadaşının olmamasının sebebi buydu.Aklı o kadar karışıktı ki kimse bu karmaşanın içine kendisini dahil etmek istemiyordu.Herşey olması gerektiği gibi değildi onda.Bir sorunu vardı ama Bulut bile bilmiyordu bunun ne olduğunu.
Ofisin kapısında bir gölge belirdi, elindeki sigarayı ne yapacağını şaşırdı ve dışarı fırlattı.Gelen, dosyaları taşıyan kızdı.Buyrun Bulut bey size gönderilen dosyalar ve birde herzamanki gibi isimsiz bir mektup dedi.O gittikten sonra tüm dosyaları bir kenara bırakıp yine mektubu açtı.Bu sefer herşey farklıydı çünkü bu sefer "Yağmur sana gelecek." yazıyordu.
İçini tam bir karanlık basmıştı, korkuyordu.Elleri titremeye başlamıştı, heyecanlanmıştı da.Neler oluyordu? Kim gelecekti? Yağmur kim ya da ne? Aklı tamamen karışmıştı, ne yapacağını bilemiyordu.Oturdu ve rahatlamaya çalıştı, umrunda değildi bir sigara yaktı.Aklına binbir düşünce giriyordu ve bunlardan birisi de rüyalarıydı. Kesinlikle kafasını yediğini, delirmeye başladığını düşünüyordu artık.

Bölüm 1 - İlaçlarını aldın mı?

..elindeki şişeyi düşürdü. Oysa içinde gıdım gıdım içmeye bile kıyamadığı yıllanmış şarabı vardı.Her dertlendiğinde onu koklar bu dert seni içmeye değer mi diye sorardı.Her seferinde uyduruk bir birayla sakinleşen vücudu bu sefer o şarabı istemişti ama onu da yerlere saçmıştı.Ne yapacağını şaşıran Yağmur sakinleşmek için o eski sandalyesine oturdu.Yaşıyordu, nefes alıyordu.Belki de buna şükretmeliydi.
Başından geçen olayları tekrarlayıp duruyordu kafasında; evet bir duvar vardı, çıkmaz sokağa girmiştim.Zaten ıslanmıştım.Herneyse neden korkuyordum ki, yalnızlığımla başbaşaydım.Sorun yoktu.Terkedilmiştim evet. Başım neden ağrıyor? İlaçlarını aldın mı? Neler oldu hatırlamıyorum. Hayır hatırlıyorum bir duvar vardı ve kenarında, o kuytu köşede bekliyordum. Islanmıştım çünkü yağmur yağıyordu.Ağlıyordum ne olmuştu ki? Başım neden ağrıyor? İlaçlarını aldın mı sen?!
Bir ses onu bu kısır döngü rüyasından kurtardı.Kapısı çaldı, bu Zeynep olmalıydı.Üzerinde çalıştıkları reklam için fikirlerini tartışacaklardı ve tabiyki o eski sevgilisini anlatacak, dertleşeceklerdi.İstanbulluydu genç adam, nazikti fakat Zeynep'e yaptılarını düşününce hiç te öyle gelmiyordu.Yıllardır beraberlerdi ve Hakan bir anda yok olmuştu. Yapamıyorum diyip çekip gitmişti. Zaten hep karanlıktı bir tarafı ve bunu Zeynep hiçbir zaman çözememişti.
Kapıyı açtı ve tahmin ettiği gibi gelen Zeynepti, reklam üzerine iki saat kadar harcadıktan sonra beklediği gibi konu yine Hakan olmuştu.Birer kahve hazırladılar ve sohbete başladılar.
Yağmurun anlatmaya değer hiç eski sevgilisi olmamıştı, anlatmazdı.Bunu gereksiz görür herşeyi içine saklardı.Bunu başarıyordu da.Hatta bugün başına gelenlere anlam veremediği halde bunu bile anlatmıyordu.Zeynep hiçbir zaman öyle olamamıştı ne var ne yok anlatırdı ona.
Sonunda Zeynep gitti ve tekrar tek başınalığına dönmüştü Yağmur.Daha mutlu olamazdım dediğinde, Bulut kahvesini yudumluyordu...

Mektubumsu serzeniş

Bilmeden biliyorum, farkrında olmadan anlıyorum, sezdiğimi varsayıp hissediyorum galiba.. Yada biliyorum bilmeden, anlıyorum farkında olmadan, hissediyorum sezdiğimi varsayıp... Karmaşık değil çoğu şey, anlaşılabilir düzeyde bir çok olay gerçekleşiyor ve bildiğimi bilmeden biliyorum. Seziyorum fakat sanki hissediyormuşum gibi geliyor. Belkide sadece ihtiyacım var ya da böyle söylemek istiyorum. Neyi söylemek istediğimi bir yana bırakıp ne hissettiğime gelmeyi istiyor muyum gerçekten. Gerçek nedir ki? Aptal bir oyunun içinde miyim, yeterince iyi planlanmamış olabilir herşey. Yada belki de ben oynuyorum. -Başta şiirimsi başladım çünkü bu yazıyı buraya kadar kimsenin okuyacağını sanmıyorum fakat eğer bu cümleyi okuyorsan belki de benim ne dediğimle ilgileniyorsundur ya da okuyorsun işte.- Koca bir saçmalıktan bahsetmiyorum aslında. Değişik duygularımızın, ki duygu diye nitelendirdiğimiz hormansal etkilerin üzerine konuşmayı istedim. Bunu niye istediğimi dahi bilmiyorum fakat yazmayı kesemiyorum. Herneyse adına ne derseniz deyin, sevgi denilen melet kesinlikle bağımlılık yaratan birşey. Bi kere birini sevmeye başladığımızda bırakamıyorsunuz ve bırakmak zorunda kalırsanız, aynı alkoliğin alkolü yada tiryakinin sigarayı bırakırken verdiği tepkileri veriyoruz. En azından benim için öyle ve bu durumda ben hiç sevmemiş oluyorum.(ne büyük kayıp(!)) -Eğer hala okuyorsan ciddi problemlerin olabilir ya da yazı ilgilini gerçekten çekmiş olabilir, tabiyki bir başka olasılık daha var o da atlaya atlaya okuyor olabilirsin.- Ardından tek kurduğun cümle seviyorum işte olduğunda, yada onlarca şey yazabilecek olduğunuz halde sadece tek bir kelime yazıp veya içinizden öyle geçirip hiçbir yere iz bırakmadan terkedip, sadece ve sadece "seviyorum" demek. Garip. İlginç bile bulunabilir aslında fakat bilemiyorum, bildiğimi bilmiyorum belki de. İçimde bir yerdeki hissiyatı değişik yollarla anlatabilecek kapasiteye sahibim fakat yapamıyorum. Her cümle o kadar ezik geliyor ki, çelimsiz bir çocukmuş gibi davranıyorum onlara. Desteklemeye de çalışmıyorum. Belki de iyi bir baba değilim,cümlelerime. Olmayı denedim belki ama onun karşısında değil. Çoğu kişiye çok fazla şey anlattım, ikna ettim. Fakat sıra gerçekten bir adım atmaya geldiğinde yeterli bulamadım hiçbirşeyi. Ardından herşeyi örtmek için vazgeçmeye çabaladım, ki olmadı. Çaresiz miyim? Hayır. Şuan hiçbirşey ümitsiz gelmiyor bana. Bana umudumu verin, dünya sizin olabilir diyebilecek birisiyim ben. Ama şu da var ki umut kaybedilebilen bir şey ve ne gariptir ki ben kaybettiğimde kim se onu bulup bana geri getirmiyor.Yani var olan birşey nasıl yok olabiliyor ve bana geri dönemiyor?-Var olan birşey yok olamaz,ancak şekil değiştirebilir.Mesela bir ağıdı yakıp yok edebilirsin fakat aslında sadece şeklini değiştirip kül haline getirmişsindir(ve diğer kimyasal olaylar).- İnsanlar birbirlerinin düşüşlerini dahi kullanabiliyor çünkü. -Hala okuyor musun?!- Nazım Hikmet demişki;(aslında birçok şairin şiirleri üzerine yorum yapabilir ve konuyu zenginleştirebilirdim ama benim de uykum gelebilir değil mi?) "sende;ben imkansızlığı seviyorum." Ben ise herşeyi zor kabul etmeye çalışıyordum(zora ektiklerimi imkansızlığa biçen birini kabul etmeye çalıyordum) ama adam başarmış bak.. imkansızlığını sevmiş sevgilinin.. Çok cesur bir laf, hatta cesur bir şiir diye düşündüm ilk başta.Fakat ardından gördüm ki "Fakat asla ümitsizliği değil." demiş. Yani birşeyler görmeyi istemiş,imkansız saydığı kişiden beklemiş.-O kadar da güçlü değilmiş,ha?- Bu yüzden ben zora çekmeye çalıştım onun imkansızlığa sürüklediklerini.- İçimi döktüğümü varsayarsak bu yazının yeterli olmayacağı kesinlikle bir yerlere not edilmeli.- Bazen çok mu istiyorum diyorum, bazen bunu bildiğimi düşünüyorum, bazense yanıldığımı varsayıyorum. Bilmiyorum bilmeden ya da biliyorum bilmeden. Karmaşıklaştırmak istediğim hiç birşey yok ve ne yazık ki "hayat böyle" kurmak istediğim son cümle. Ölürken bile söylemeyeceğim bir cümle herhalde. Aslında güzel olurdu, ölürken "hayat böyle işte" demek. -Still at there? wtf?!- Birde ölümden önce kısa bir görüşümüz olacağı söylentisi var. Hani bir an olacak ve film şeridi meselesi doğacak. Diyelim ki öyle birşey var. Orada görebileceklerimizden korkmamız mı lazım? Benim merak ettiğim, ki çoğu kişinin de arayacağı duygunun yada hayatsal olayın "mutluluk" olacağını düşünüyorum, peki bulabilecek miyiz?.. Neyse biraz bencil olayım, bulabilecek miyim o anı? Yani birkez olsun mutlu olabilmiş olacak mıyım? Mutluluğu tanımlamak güçtür fakat hissettiğimizde anlarız. Bir usta elbet böyle derdi. Ama öyle değil. Mutluluğa inanmıyorum, en azından sonsuz olabileceğine. -Sonsuzluk ayrı bir konu ve şuanda ona girmeyeceğim. Saati kontrol ettim de biraz geç olmuş.- Mutluluk sürekli uğruna savaş vereceğimiz ve sonuçta herşeyin kanlı biteceğini düşündüğüm bir olgu. Olgu demekle bile varlığını kabul etmiş oluyorum aslında. Herneyse herkes mutlu olmayı deneyecek, zarları atacak ve oynayacak. -it's a dead end dude. Some1 should say that. And should i publish this shit?- Ulaşamayacağımızı varsayıpta ulaşacağımızı bilmediğimiz fakat sürekli istediğimiz nirvana,cennet vb. yerleri hayal etmek ve sonsuz mutluluğa bizzat deneyerek şahit olacağımıza inanmak.Bunu yapıyorum evet. Yaşamak için bir şans daha veriyorum kendime. (Az sonra yazacağım cümlenin sonunda öyle bir kelime yazacağım ki, ucu en açık cümledir kendisi, belki ardından kimi? diye soracaksınız ve biraz sonra birkaçınız neyi? diyecek.) Ve bu kadar uzun bir yazı yazmış olmama rağmen hala tek yazabileceğim cümle "seviyorum".

*Şimdi son cümleyi okuyup işte bu çocuk duygusal,melankolik vs diyeceğinizi biliyorum, yada zaten başlığı okuyup bu görüşe sahip oldunuz bile.(hatta bu cümleleri okuma şerefine nail olabilecek mi bi kaç kişi merak ediyorum)Herneyse bu yorumlarınızı kendinize saklayın.Ciddiyim.Belki işlediğim bir cinayeti anlattım,belki bir derbi maçını özet olarak yazdım.Nereden bilebilirsiniz ki?Keşke yazının tamamını okusaydınız ve bu çıkmaz sonuca nasıl vardığımı farketmeyi en azından deneseydiniz.Başarabileceğinizi söylemiyorum fakat olsun.Denemek iyidir.(Bunu okuyunca da bu çocuk kendini bi halt sanıyor diyeceksiniz, aksini ispatlayana dek haklı olabilirsiniz fakat şöyle birşey var; bilmelisiniz ki bu durum umrumdışı. )


-Oğuz Karabulut